Archive for the ‘fethullah gülen’ Category

h1

Diyalogcular Bana Neden Kızıyor?

23 Mayıs, 2008

Fethullah Gülen Papa

Bana Niçin Öfkeleniyorsunuz?

Siz Müslüman, ben Müslüman ve siz bana çok kızıyor, köpürüyorsunuz. Acaba bu öfkenin sebepleri, gerekçeleri nedir? Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, fıkha, ahlâk-ı İslâmiyeye aykırı bir şeyler mi yazmışım?.. Hayır, böyle bir şey yok… Olursa ve uyarılırsam hemen hatâmı kabul ederim.

Araştırdım, siz bana şu sebeplerden dolayı kızıyormuşsunuz:

1. Siz bir cemaate mensupmuşsunuz, ben o cemaatin bazı fikir, görüş ve inançlarını (isim vermeden, şahsîleştirmeden) tenkit ediyormuşum…

2. Siz bir “Hazret-i Muhtereme” bağlı imişsiniz. O zatın hiç günah işlemediğine, hatâ yapmadığına, yanılmadığına, mâsum/ismetli olduğuna inanıyormuşsunuz. Benim bazı tenkitlerimin ucu ise o Hazretü’l-Hazerat hazretlerine dokunuyormuş…

3. Siz, Hz. Muhammed Aleyhisselamı, Kur’ân-ı Kerim’i, İslâm dinini inkar eden kafirlerin ehl-i necat (kurtuluş ehli) ve ehl-i cennet olduğuna inanıyormuşsunuz; ben ise bu inançların İslâm ile, Kur’ân ile, Sünnet ile bağdaşmadığını yazıyormuşum. Böylece size ve “dostlarınıza” zarar veriyormuşum…

4. Para, madde, dünya konusunda yazdıklarım dolaylı olarak sizi rahatsız ediyormuş…

Bu sebeplerden ve gerekçelerden dolayı rahatsız olup bana düşmanlık ediyorsanız ben ne yapabilirim?

Doğrudan doğruya yapmadığım, isim vermediğim, şahsîleştirmediğim anonim tenkitlerim dolayısıyla kimseden korkacak ve çekinecek değilim. Bunları iyilik için, salâh için yapıyorum.

Yanlışım varsa açık imza ve adres, telefon numarası vererek gerekçeli şekilde yazın, çok uzun olmamak şartıyla bu sütunlarda basayım. Lütfen şu sorularıma cevap veriniz:

* Siz, Teslis’e inananlarla, Müslümanların Allah inancı birdir diyorsunuz. Bu görüşünüz ve inancınız İslâm’a tamamen zıttır. Kur’an-ı Kerim’de Teslis inancının yanlış olduğu sarih şekilde beyan buyrulmuştur.

* Bir kimse, Peygamberimizin risâletini, davetini, Kitabını, dinini duysa, öğrense, bilse ve bunlara iman etmese, İslâm’ın öğretilerine göre o kişi ehl-i necat ve ehl-i cennet olmaz.

Bana kızıp köpürmekle, sövüp saymakla yukarıda açıkladığım yanlış inançları doğrulamak mümkün müdür?

Bu konularda yanlış düşünmediğinizi, sapık inançlar sergilemediğinizi, gücünüz yetiyorsa ispat edin. Mümkün değil ispat edemezsiniz. Çünkü bunlar Yüce İslâm dinine zıt bozuk inançlardır.

Yarın, ahiret aleminde Yüce Huzurda ne cevap vereceksiniz?

Allah, Kitabında tek hak dinin İslâm olduğunu beyan buyuruyor, siz ise üç hak İbrahimî din bulunduğunu söylüyorsunuz. İslâm dünyasının icazetli büyük fakihlerine, müftülerine, allamelerine sorunuz. Bakalım ne diyecekler?

Bozuk inançlar sergileyen Diyalogcular niçin, bütün milletin seyredeceği bir açık oturuma katılmıyorlar? Böyle bir toplantı yapılmasını defalarca teklif ettim. Gündemi daha önceden belli olacak. İhtilâflı/tartışmalı konular açık seçik yazılacak. Öyle mugalata yapmak, havanda su dövmek, lastikli konuşmak yok.

Temiz Müslümanların Amerika ve İsrail’le iş birliği yapması mümkün müdür? Onlar Irak’ta bir milyon Müslüman’ı katlettiler. Filistin’de yapılanları görüyoruz.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bir Müslüman’ın kabul edip destekleyeceği bir proje midir?

Amerikan ve Yahudi parasıyla İslâm’a hizmet edilebilir mi? (Almayanlara bir şey dediğim yok, sözüm alanlaradır… Almayanlar gocunmasınlar…)

Bendeniz dokuz köyden kovulmuş bir insanım, yaşım ilerledi, herhangi bir dünyevî bir emelim yoktur. Gerçek İslâmiyet’i, Ehl-i Sünnet Müslümanlığını, gerçek Kur’ân Müslümanlığını savunuyorum. Bu savunma esnasında uğrayacağım hakaretler, maruz kalacağım düşmanlıklar ve tükürükler benim için şeref olacaktır.

Mehmet Şevket Eygi

h1

Diyalogcu Zaman Gazetesi’nden “Fal Hizmeti” |Burçlar, Astroloji, Batıl inanç ve Hurafeler|

15 Mayıs, 2008

zaman gençlik zaman gazetesi gençlik eki diyalogcu zaman logo

diyalogcu zaman gazetesi gençlik eki fethullah gülen fetullah gülen astroloji fal eki hurafe himmet cemaat falcılık burç burç yorumları astrolog burçlar

Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

“Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.” Taberani

“Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.” Müslim

Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahu teâlâ, bir de onun vahiy ve ilham ettikleri bilir.

Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez. Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür.

Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır.

Hadis-i şerifte (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir) buyuruldu. (Bezzar)

Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.

Halk arasında, Zodyak (burçlar kuşağı) üzerinde yer alan 12 takımyıldıza “burçlar” adı verilir. Zodyak, gökyüzünde güneş ve başlıca gezegenlerin yolu üzerinde bulunduğu tasarlanan hayali bir kuşaktır. Burçlar kuşağı olarak da söylenir.

Güneşin burçlara karşı olan durumunun değişmesi yüzünden, bugün burçlardan hiçbiri kendi adıyla anılan bölgede bulunmamaktadır.

Bu yüzden 20. yüzyılda Güneş, 1 Ocak’ta Oğlak burcunda olmayıp Yay burcundadır. Bu nedenle de burçlarda doğanların belli bir karakter sahibi olduğu söylenemez.

Gazetelerdeki burç sayfalarını okumak caiz değildir.

* * *

Evet, burçlara göre karakter tahlili tamamen bir hurafedir.

Evet, burçlara göre günlük haftalık hadiseleri önceden haber vermek asla caiz değildir.

İslami bir kılıf kuşanmış bir gazetenin eki… Allah rızası için abone olanlara, Allah rızası için abone yaptıranlara sahip bir gazete…

Müslümanların “himmetleri” ile kurulmuş, Müslümanların “himmetleri” ile yaşayan gazete…

Dinimize hizmet(!) bayraktarlığı yapıyor….!!!!!!!!!!!

Toz kondurulmayan çok büyük “Gönül İnsanı’na” sahip……!!!!!!!!!!

Zaman Gazetesi-Gençlik Eki’nin Fal ve Hurafe “Hizmet”i Devam ediyor… Rezaletler zincirine yeni halkalar eklenmeye devam ediyor…

“Hizmet” den geri kalmayın…


* * *

Bakınız bu köşe, akrep burcu için ne demiş:

Sezgilerinizden ziyade mantığınıza itaat etmeniz gereken birtakım döngüler sarmalının içinden geçiyorsunuz. Bu demek değil ki daha çok para kazanacak ve daha çok harcayacaksınız. Sadece kötü günlerin bir süreliğine geride kaldığını söyleyebilirim.

Çok istifade(!) ettik…

“Himmet geceleri” düzenlensin, astroloji köşeleri artırılsın….!!!

Tek tek burçlar verilmiş, altına tarihleri yazılmış.
Bilmeyenlere bu hurafeler öğretilmiş.

Bir sömürü bir kandırmacadır, sürüp gidiyor. Karşıda aşkla bağlı bir güruh, ne denilirse yutuyor…

Yukardan emirler geliyor, böyle yapıyoruz, çünkü böyle böyle… Falan filan…

Papa, papaz kucaklıyorlar, “gizli müslüman” deniliyor.
Bir dedikodu, bir göz boyamacılık…
Herşeye bir kılıf bulma yarışı…

Ama güzel dinimizde net emirler var.
Kimler ne kadar sulandırmaya çalışırsa çalışsın, hakikate bağlı bir topluluk devamlı olacak.

Küfürse küfürdür, haramsa haramdır.

Hangi “gönül eri(!)” yaparsa yapsın.

h1

Nihat Genç, Fethullah Gülen’e Esti, Gürledi!

11 Nisan, 2008

Nihat Genç bu hafta da esti gürledi. Genç’in bu haftaki hedefi Gülen ve Nur cemaati idi: ‘Terbiyesiz, Allahsız!’

Skytürk adlı televizyon kanalında her hafta gündemdeki konulara değinen ve sert üslubuyla dikkat çeken Nihat Genç bu hafta da zehir zemberek açıklamalar yaptı. İşte Genç’in bu haftaki açıklamalarından öne çıkanlar.

Avrupa’da Fethulah Hoca’nın dergilerinde Kelime-i Şehadet’in ‘Lailahe İlallah’ şeklinde kısaltılarak kullanıldığını iddia eden Nihat Genç, Fethullah Hoca’yı sert bir şekilde eleştirdi. Genç, tamamı ‘Eşhedüenla İlaheİllallah Eşhedü Enne Muhammeden Abduhü ve Rasuluhu’ olan Kelime-i Şehadet’in son kısmının Gülen cemaati tarafından kullanılmayarak dinler arası diyaloğa feda edildiğini iddia etti ve şu sözleri sarfetti:

“Bu insanlar Avrupa ve Amerika’nın karşısında kelime-i şehadeti söylemeyecek kadar korkak, pısırık, dinlerinden vazgeçen insanlardır. Amerika’da, Bush’un yanında bunları söyleyemiyorsunuz! Kalksın bunu Fethulah Hoca söylesin, Amerika’da söylesin! Terbiyesiz, korkak insanlar!”

(kaynak: habervakti.com 18.02.2008)

h1

Zaman’ın Karaman “aşkı”…

30 Mayıs, 2007

Hayrettin Karaman Fethullah Gülen

Fethullah Gülen cemaatinin vakıfları, okulları, gazete ve televizyonlarıyla başı çektiği “Dinlerarası Diyalog” faaliyetleri mercek altında. Çok uzunca bir süre rakipsiz, eleştirisiz yürütülmüş “diyalog” çalışmaları son dönemde yoğun bir eleştiri bombardımanı altında.

Fethullah Gülen’in ABD’ye ikamet ediyor olmasından, cemaatin yayın organlarında 11 Eylül sonrasında zaman zaman göze çarpan ABD ve İsrail bakış açısına dek pek çok unsur, çeşitli çevreleri şüphelerinin cemaat üzerinde odaklanmasına yol açtı. Normalde bir arada görülmeyen isimler ve gruplar, Gülen cemaati hakkında aynı şüpheleri, eleştirileri dile getirmeye başladılar. Gazete ve televizyonlarda başlayan Gülen eleştirileri zamanla kitaplaştı, hattâ CDler halinde elden ele dolaşmaya başladı.

Gülen cemaatinden bu eleştirilere gelen belli başlı yanıt, eleştirileri yapan çevrelerin geçmişini öne çıkartmak, birbirleriyle uyuşmazlıklarının altını çizmek ve “Acaba bu çevreler niye tam da Gülen konusunda anlaştılar?” diye yüksek sesle sormak oldu. İşçi Partisi ile Ülkücülerin elele verip Gülen’i eleştirmeleri tuhaf, deniliyordu. Doğu Perinçek’in din karşıtı bir konumdan gelip misyonerliğe karşı savaş açmasının şüpheli olduğunu söyleniyordu. Dinle diyanetle ilgisi sınırlı çevrelerin “Dinlerarası diyalog” söylemine ve faaliyetine karşı çıkmalarının anlamsız, mesnetsiz, hattâ kötü niyetli olduğu ileri sürülüyordu.

Ancak Gülen cemaati aynı türden eleştirilerin İslami çevrelerden gelişini izah edemiyordu. İslam bilgisinden, dini hassasiyetinden kimsenin şüphe etmediği insanlar, akademisyenler de “Dinlerarası diyalog” da bir bit yeniği görüyorlardı. Son olarak Suat Yıldırım’ın hazırladığı Kur’an mealinde İncil ve Tevrattan pasajlara yer verildiğinin ve bu mealin birkaç yıl önce Zaman gazetesi tarafından promosyon olarak dağıtıldığının ortaya çıkmasıyla yeni bir tartışma patlak verdi. Kur’anı Kerim metnine paralel olarak İncil ve Tevrat’ın konduğu kitap bir akademik mukayese çalışması değildi, halkın kullanımına sunulmuştu çünkü. Bunu, özellikle de promosyon olarak dağıtılmış olması nedeniyle, İncil ve Tevrat’ın evlere sokulması olarak yorumlayanlar çıktı. Cemaatin, gizli bir Hıristiyanlık propagandası yaptığını ileri sürenler bile oldu. Daha önce elden ele gezen CD’lerde gündeme getirilen türden iddialar bu kez gazete köşelerinde, TV’lerde açık açık dile getirilmeye başlandı. İş, cemaatin bu iddialara yanıt verme mecburiyeti hissetmesine yol açacak raddeye geldi.

İşte, tam bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı.

Gülen cemaatinin yayın organlarından Aksiyon dergisi, Zaman gazetesi ve Samanyolu TV koordineli bir biçimde konuyu gündeme aldılar. Aksiyon dergisi son sayısında, Gülen cemaatinin Dinlerarası Diyalog faaliyetine en sert yaklaşımlardan birini teşkil eden “Dinlerarası Diyalog İhaneti” kitabının yazarıyla bir “kontra söyleşi” yaptı. Kitabın yazarı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yümni Sezen söyleşide son derece enteresan bir tespitte bulunuyordu: Yümni Sezen’e göre dinlerarası diyalog “tuhaf bir yere” doğru gidiyor, diyalogcu çevreler haklarındaki şüphe ve eleştirilere yanıt vermiyor, açıklamaları ise “hep Hayrettin (Karaman) Bey yapıyor. O da sadece diyaloğun faziletinden bahsediyor”du.

Önceki günkü Zaman gazetesi Yümni Sezen’i haksız çıkartmadı ve 15 gün önce STV’de yayınlanan Hayrettin Karaman’la yapılmış bir söyleşinin bant çözümünü yayınladı. Dinlerarası diyalog eleştirilerine yanıt mahiyetinde sunulan söyleşiyle yetinmeyen gazete, konuyu dün de Hüseyin Gülerce’nin köşe yazısında sürdürdü. (Hüseyin Gülerce ZAMAN – 6.03.2006)

Gülerce, Hayrettin Karaman’ı “Hayrettin Kahraman” ilan ettiği yazısında hocanın dinlerarası diyalog eleştirilerine verdiği “yanıt”ları övdü. Ancak Gülerce’nin yazısında dikkat çeken husus, Gülen cemaati dışından ve Türkiye’de itibarı son derece yüksek bir hocadan “destek” bulmuş olmanın sevinci.

Gülen cemaati, Doğu Perinçek’ten kendilerine yönelen eleştirilerden rahatsız değil. Sonuçta, bunları geçersiz kılmak için Perinçek’in PKK kampındaki bir fotoğrafını hatırlatmak yeterli olabiliyor. Ancak, İslami çevrelerden yönelen eleştirilere bir yanıt vermekten kaçınılıyor. İşte burada devreye, Hayrettin Karaman giriyor. Dinlerarası diyalogcular, Hayrettin Karaman’ın itibarından yararlanma yoluna gidiyorlar. Gülen cemaatinin “aşkı” nın temelinde yatan bu.

(8sutun.com)

Peki Hayrettin KARAMAN Kim?

h1

Fethullah Gülen Kıbrıs’a Gönderiliyor

24 Mayıs, 2007

Fethullah Gülen Amerika The USA ve KKTC


Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı’nın yazısındaki ilginç iddialar…

Fethullah Gülen Kıbrıs’a gönderiliyor

Amerika’nın Türkiye’deki iki numaralı ismi son günlerde, aralarında siyasetçilerin, iş adamlarının ve bazı akademisyenlerin bulunduğu kişilerle özel sohbetler yapıyor.

Bir numaralı isim de bunu yapıyor mu, bilmiyorum, çünkü ben iki numaranın konuştuğu kişilerden aldığım bilgiyi aktarıyorum.

Amerika’nın iki numaralı ismi şunu soruyor: “Uzun süredir Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’i artık göndermek istiyoruz, ancak bunu şimdilik direkt Türkiye yerine Kıbrıs’tan olmasını tercih ediyoruz. Bu konuda ne düşünürsünüz?

Soru bu kadar net ve açık.

Fethullah Gülen geri gönderilecek ama bu iki aşamada olacak.

Eğer Gülen geri gönderilecekse, hangi tarihte olabilir?

Amerikalıların tercihi taşınmanın seçimlerden önce gerçekleşmesi yönünde.

Fethullah Gülen önce Kıbrıs’a getirilecek. Seçimler beklenecek. Seçim sonuçlarına göre tekrar karar verilecek.

Eğer AKP tek başına ya da bir payanda ile tekrar iktidara gelirse Gülen de Türkiye’ye gelecek.

Ama Amerika’dan değil, hemen yanıbaşımızdaki yavru vatandan gelmiş olacak.

Aldığım bilgiye göre Kıbrıs’ta Gülen için oturacağı ev hazırlanmış bile.

Şimdi biraz daha gerilere gidelim. Gülen’in Amerika için önemine ışık tutacak bir konuşmadan söz edelim istiyorum.

Yer Washington. Beyaz Saray’da çok etkili bir ismin evi. Etkili isim Amerika ile “milyonlarca dolarlık” iş yapan bir şirketin biri kadın iki temsilcisini ağırlıyor.

Söz Türkiye’den açılıyor, Amerikalı anlatmaya başlıyor.

“2002 yılında Türkiye’nin önde gelen 6 iş adamını -İsimlerini tek tek, hiç hata yapmadan sayıyor- Washington’a davet ettik. Onlara ‘elinizi taşın altına koyun, Türkiye’nin yönetimini sizler üstlenmeye çalışın’ dedik. Bu 6 isimden 4’ünün hiçbir işe yaramayacağı ilk yarım saatten sonra belli oldu. Diğer iki isim ise ‘rahatımız yerinde, tehlikeye girmek istemeyiz’ diyerek yan çizdi.”

Amerikalı etkili isim anlatmaya devam ediyor.

Bir süre sonra Fethullah Gülen bizi aradı. Orta Doğu’daki gelişmelerin Türkiye’yi de etkilediğini, Amerika’nın bölgedeki çıkarlarını da korumak adına kendilerinin devreye girebileceğini bunun için de öne sürebilecekleri bir isim olduğunu anlattı.

Verdiği ismi daha sonra incelettik. Son derece radikal İslamcı biri çıktı. Ancak Gülen bize ‘Merak etmeyin biz onu törpüler ve global değişim adına ortaya çıkarırız’ dedi. Biz de bu ismi kabul ettik. Amerika’ya çağırdık. Bizi de şaşırtacak ölçüde uyumlu davrandı ve sözler verdi. Desteğimizi sonuna kadar onun için kullandık.”

Davete katılan biri kadın iki Türk hayret içinde dinledikleri bu sözler üzerine şunu soruyorlar: “Bu destek sürüyor mu, sürecek mi?” Amerikalı etkili isim tebessüm ederek “Bilmiyorum, çok zaman geçti, çok şey değişti, bakacağız tabii” diyor.”

(kaynak: haber7.com 21 Mayıs 2007 10:26)

h1

Gayri Müslimlere rahmet dilemek!

18 Mayıs, 2007

Fethullah Gülen ve Papa

Soru: Bazıları, “Papanın imansız öldüğünü nereden biliyorsunuz, belki son nefesinde iman etmiştir. Bu bakımdan ‘rahmetli papa’ demek gerekir. İman kalbde bulunur. Kalbde iman olduğunu Allah bilir. Başkası bilemez. Kalbinde iman bulunan kimseye, mesela papaya kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Gayri Müslimlere de imanlı olabilir gözü ile bakmak, onları sevmek gerekir. Papa gibi yaşlı ise elini de öpmek gerekir” diyorlar.

Gayri Müslimlerin ölülerine rahmetli demek caiz midir?

CEVAP

Dinimiz zahire göre hükmeder. Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, gayri Müslim ise, buna kâfir denir. Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur.

Sualdeki aynı bozuk mantık, puta tapanlar için de, ineğe maymuna tapanlar için de, Ay’a Güneş’e ağaca tapanlar için de ve diğer bütün kâfirler için de kullanılabilir. Peki ama bunun Müslümanlıkla ne alâkası olur? Bu tür iddialar, “âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere, Allah indinde hak dinin İslam olduğuna inanmıyorum” demenin kamufleli şeklidir!…

***

Soru: Anam babam gayri Müslim idi. Şimdi öldüler. (Ya Rabbi, anama babama rahmet eyle, onları affet) diye dua etmem caiz midir?

CEVAP

Kâfire mağfiret duasında bulunmak küfürdür. Çünkü kâfirlerin hiç affolmayacağı, ebedi Cehennemde kalacağı Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Onların affı için dua etmek Allahü teâlânın emrine inanmamak olur. Kâfirler için dua etmek yasaklanmıştır.

Bir âyet-i kerime meali:

(Cehennemlik oldukları [Kâfir olarak öldükleri] açıkça belli olduktan sonra, akraba da olsa, nebinin de, müminlerin de, müşrikler için af dilemeleri doğru değildir.) [Tevbe 113]

Yaşayan gayri Müslimlerin hidayete ermeleri için dua edilir. Peygamber efendimiz, kâfirlerin hidayete kavuşmaları için dua etmiştir. Kâfirlerin yok olması için dua et denildiğinde Resulullah efendimiz, (Ben lanet etmek için gönderilmedim. Ya Rabbi, bunlara hidayet et. Tanımıyorlar, bilmiyorlar) dedi. Başka bir zaman da, (Ya Rabbi, bu dini, Ömer bin Hattab ile yahut Amr bin Hişam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir) buyurmuştur. Hz. Ömer bu dua sebebiyle Müslüman olmuştur.

Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır:

(Annem müşrik bir kadın idi. Ne kadar İslam’a davet ettiysem de kabul etmedi. Resulullaha gittim, (Ya Resulallah, dua edin de anneme iman nasip olsun, hidayete kavuşsun) dedim. Dua buyurdu. Ben de anneme müjde vermek için eve gittim. Evin kapısı kilitli idi. Su seslerinden guslettiğini anladım. Annem az sonra elbisesini giyip kapıyı açtı, şehadet getirerek Müslüman olduğunu bildirdi. Hemen koşarak Resulullahın huzuruna gittim. (Müjde ya Resulallah, annem Müslüman oldu) dedim. Sonra, (Ya Resulallah, bir dua daha edin de, beni ve annemi bütün Müslümanlar sevsin, biz de bütün Müslümanları sevelim) dedim. Resulullah bunun için de dua buyurdu. Hiçbir mümin yoktur ki, benim adımı işitsin de beni sevmemiş olsun.) (Şevahid-ün-nübüvve)

Bu olay gösteriyor ki, Hz. Ebu Hüreyre’yi sevmeyenlerin Müslümanlıklarından şüphe edilir.

Hiç bir müminin Cehenneme girmemesi için dua etmek caiz değildir. Çünkü, sapık günahkâr, bid’at ehlinden bir kısmı günahları sebebiyle mutlaka Cehennemde azap görecekler, şefaat yahut başka bir sebeple çıkacaklardır. Bu bakımdan öyle dua etmemelidir.

Ama (Bütün Müslümanlara, bütün müminlere rahmet eyle, onları affet) diye dua etmekte mahzur yoktur. Böyle dua edilmesi âyet ve hadislerle bildirilmiştir.

Bir âyet-i kerime meali:

(Ey Rabbimiz, herkesin hesaba çekileceği gün, beni, ana babamı ve bütün müminleri affet.) [İbrahim 41]

İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Erkek ve kadın müminlere dua eden, bütün mümin sayısınca sevab alır.) [Taberani]

(Sizin amelleriniz ölü akrabanıza duyurulur. Durumunuz iyi ise sevinirler, günahkâr iseniz şöyle dua ederler: Ya Rabbi bize nasıl hidayet ettinse, onlara da hidayet etmeden canlarını alma.) [Hakim]

h1

Resulullaha inanmayan mümin olamaz!

19 Nisan, 2007

Fethullah Gülen ve Papa-Merhamet Bakışları

Soru: “Kelime-i tevhidin La ilahe illallah kısmını söyleyen, fakat Muhammedün Resulullah kısmını söylemeyen insanlara da merhametle bakmalı, çünkü ahirette onlar da Allah’ın sonsuz rahmetine kavuşacak” (bkz. Fethullah Gülen, Küresel Barışa Doğru, s.131) diyenler çıkıyor.

Böyle inanan Müslüman olur mu, Cennete girer mi?

CEVAP
Allah’ın rahmeti, dünyada herkesedir. Ahirette, gayri müslimlere zerresi yoktur. Allahü teâlâ, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) dedikten sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramdan kaçan, zekatını veren ve Kur’ana inananlar içindir) buyuruyor. Daha sonra da resule iman edip uymamızı emrediyor. (Araf 156-158)

Resulullaha inanmayan Müslüman olamaz, Cennete giremez.

Kur’an-ı kerim baştan sona kadar Muhammed aleyhisselama iman edip uymayı emrediyor, uymayan Müslüman olamaz, kâfir olur buyuruyor.

İşte bazı âyet-i kerime mealleri:

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]

(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Nur 54]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

(Allah ile resullerinin arasında farklı bir yol tutmak isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150,151]

(Biz her peygamberi kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]

(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: Müminler, “İşittik, itaat ettik” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helal, çirkin, pis şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

Resulullah, Kur’an-ı kerimi açıklayarak, imanı şu şekilde tarif etmiştir:

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe [yani Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Mümin olmak için bütün peygamberlere inanmak gerekir. Yahudiler ve Hıristiyanlar, diğer küfürleri bir yana, Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için de kâfir oluyorlar.

İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: İman edilecek şeylerden birine bile inanmayan kimse, (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese de, Müslüman olmaz. Amentüdeki altı şeye inanan ancak Müslüman olur. (R.muhtar)

Resulullaha uymakla ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:

(Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de, Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]

(Allah’ın Rab, benim de peygamber olduğuma kesin olarak inanana, Cehennem haram olur.) [Hakim]

(Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan [ve diğer kâfirler] elbette Cehenneme girecektir.) [Hakim]

(Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim]

h1

Vatikan Artık Rahat Uyuyor!

5 Nisan, 2007

Vatikan

Tarih boyunca hep öyle olmuş; hakim kültür, hakim güç, diğerlerini kendi potasında eritmeye çalışmıştır. Bu tehlikeyi gören, bilen, tedbirini alan kendini koruyabilmiş, en azından bozulmaktan, yok olmak kurtulmuştur.

Bugün de yapılan budur. Batı,kültürünü bütün dünyaya enjekte etmekte, kendi örf ve adetini, yaşayışını, dinini hakim kılmaya çalışmaktadır. Batı görünüşte, biz laikiz, Hıristiyan dininin etkisi altında değiliz dese de, her insan kendi dinin yayılmasını, dindaşlarının çoğalmasını ister, bu insanın tabiatında vardır.

Son zamanlarda iyice ortaya çıkmaya, açıkca ifade edilmeye başlandı. Batı, teknolojisi ile beraber mensubu olduğu Hıristiyan dinini el altından empoze etmektedir. Misyoner teşkilatının yoğun faaliyetleri, Hıristiyan Moon tarikatının ”Dinlerarası diyalog” adı altında, lüks otellerde toplantılar düzenlemesi ve kendilerine üye olan veya yakınlık duyan entelleri, aydın din din adamlarını (!) yurt dışında lüks ortamlarda ağırlamaları, potada eritme çalışmalarının bir parçasıdır.

Bu faaliyetler, Osmanlının zayıfladığı son dönemlerde başlamıştı. İngilizlerin rehberliğinde başlayan bu çalışmaların geçmişte olduğu gibi hezimete uğramaması için çok ince planlar yapıldı. İslamiyete orijinal haliyle kaldığı müddetçe zarar veremeyeceklerini iyi anladıkları için onu içeriden çökertmeye karar verdiler.

Bunun için İslam adı taşıyan sapık fırkalara el altından destek verdiler. Ehli sünneti bozmak, parçalamak için de, kademeli plan hazırladılar. İslam ülkelerindeki maşaları vasıtasıyla birinci safhada, alimleri, evliyaları kötüleyerek halkın nezdinde itibarlarını kaybettirdiler. İkinci safhada, İslâm dininin ana kaynaklarından biri olan ictihadı ve mezhep imamlarını hedef seçtiler. Bunu yaparken de çok sinsice hareket ettiler. “Bu büyük imamların büyük hizmeti olmuştur fakat, bugün de ictihad yapacak kimseler vardır, onlar da ictihad yapmalıdır, ictihad kapısı artık aralanmalıdır” dediler.

Daha sonra gelenler, kapı aralığını kafi görmeyip, kapıyı sonuna kadar açtılar. Daha sonrakiler ise kapıyı tamamen söküp bir tarafa fırlattılar. Mezhepleri inkar ettiler. Böylece dinimizde Kur’an-ı kerimden sonra gelen kaynak olan Hadis-i şeriflerin kapısına dayandılar.

Yine aynı taktikle önceleri, Hadis-i şerifler olmadan, Peygamberin rehberliği olmadan din öğrenilemez, Peygambersiz din olmaz dediler. İşi bu noktaya getirdikten yani, alimleri, mezhepleri yok ettikten bir müddet sonra da, hadisleri tartışmaya açtılar. Tartışmaya açmalarının sebebi, bir müddet sonra hadisleri yani Hazret-i Peygamberi ve tatbikatını da ortadan kaldırmaktı.

İşte bugün gelinen nokta budur. Bugün artık rahat bir şekilde, “Bir Müslüman için, Kur’an-ı kerim kafidir. Herhangi bir kimse, Kur’an-ı kerim mealini alıp, okuyarak öğrendikleri ile, anladıkları ile dinini yaşayabilir. Anladığı doğru veya yanlış ne olursa olsun, yaptıklarından ahirette hesaba çekilmez, azaba düçar olmaz, ayrıca Peygamberin açıklamalarına da ihtiyaç yoktur. Peygamberin açıklamalarına ihtiyaç vardır diyen dinden çıkar. Çünkü, Peygamberin görevi, Kur’an-ı kerimi getirmekle bitmiştir.“ diyebiliyorlar.

Maalesef bu düşünce bütün ilahiyat fakültelerinde hakim görüştür. Geçenlerde birkaç ilahiyat talebesi ziyaretime geldi. Anlattıkları tüyler ürperticidir: “Kırkbeş kişilik sınıfta, ehli sünneti, âlimleri, mezhepleri savunan 3-5 kişi kaldık. Hocalar her fırsatta bizi aşağılıyorlar, çağ dışı kalmakla suçluyorlar. İmam-ı a’zamla, diğer eski âlimlerle, fetvaları ile alay ediyorlar. Ondört asırlık birikimi bir çırpıda reddediyorlar. Her fırsatta bunları kötülüyorlar. Hadislere şüphe ile yaklaşıyorlar. Kur’an-ı kerimi de sanki kendilerine inmişcesine, istedikleri gibi yorumluyorlar. Tabii ki, biri başka türlü diğeri başka türlü yorumluyor. Hal böyle olunca da öğrencide dine karşı şüphe, soğukluk meydana geliyor. “

Şimdi sıra Kur’an-ı kerimde. Şu âyet tarihsel sürecini tamamlamıştır, bu âyet çağımıza uymaz, (bkz.Fethullah Gülen,Küresel Barışa Doğru, s.45) şu ayet sonradan ilavedir gibi sözlerle şüphe uyandırarak, Kur’an-ı kerimi geçersiz, hükmünü tamamlamış bir kitap haline getirmek.

Artık bu son safhadan sonra, Müslümanların Hıristiyan olmasında bir engel kalmamış olacak. Vatikan’ın uykuları kaçmayacak, rahat bir uyku uyuyacak. Ondört asırlık intikamını almış olacak. Vatikan intikamını almış olacak da, bu işlere âlet onların hali ne olacak, nasıl can verecekler, nasıl hasap verecekler?

h1

Diyalogcular sigarayı haram kıldı!

12 Mart, 2007

FETHULLAH GÜLEN-HAYRETTİN KARAMAN

Din yeni çıkmış gibi; insanlara göre değişirmiş gibi, her gün dinin bir meselesi sorgulanıyor. Mesela içkili namaz kılınır mı sorusuna herkes bir şey söylüyor. Kimisi, ben onaylamıyorum, kimisi, bir sakıncası yok diyor. Hiçbirisi kitaplardaki hükmü bildirmiyor. Halbuki fıkıh kitaplarında, (Sarhoş olarak kılınan namaz sahih olmaz. Az içkili olarak kılmak mekruhtur. Sallanacak kadar sarhoş olanın abdesti de bozulur) deniyor.

Şimdi de Zaman Gazetesi’nin 01/09/2006 tarihli “Fethullah Gülen ve Hayrettin Karaman’a göre sigaranın dindeki yeri” başlıklı haberininden bazı bölümleri aktaralım:

“FETHULLAH GÜLEN-Tedricî intihar olduğu için sigara haramdır

…Selef ulemasının bu mevzuda net bir fetva vermemiş olması ihtimal o dönemde sigaranın zararlarının bu derece bilinmeyişindendir. Eğer onlar da sigaranın zararlarının bu derece olduğunu bilselerdi fetvaları daha farklı olurdu.

PROF. HAYRETTİN KARAMAN-Sigara, 3 sebepten dolayı dinen haramdır

…Geçmişte İslam alimlerinin bir kısmı sigaraya mekruh veya mubah hükmünü vermeleri tamamen bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Tıbbi tahliller ortada yokken zararının bu kadar tehlikeli olduğu bilinmezken mubah veya mekruh hükmü verilmiştir.”

***

Soru: “Eski âlimler, sigaranın zararlarını bilmedikleri için sigaraya helal demişler. Bugün sigaranın öldürücü bir zehir olduğu kesin olarak ispat edilmiştir. Sigara içmek intihardır. Sigara elbette haramdır” diyenlerin eski âlimleri bilgisizlikle suçlamaları doğru mu?

CEVAP

Çok yanlıştır. Günümüzdeki cahillerin, önceki âlimleri sigaranın zararlarını bilmiyorlardı diyerek cahillikle suçlamaları, kıyamet alametidir. İslam âlimlerine olan düşmanlığın açık bir örneğidir. Resulullahın vârisleri olan İslam âlimlerini cahillikle suçlamak çirkin bir bid’attir.

Üç hadis-i şerif meali:
(Kıyamete yakın, türediler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]

(Bu ümmetin sonunda gelenler, önceki âlimleri kötülediği, cahillikle suçladığı zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Mace]

(Bid’atler çıkınca âlim ilmini açıklasın! İlmini açıklamayana lanet olsun!) [Deylemi]

Kur’an-ı kerimi gizleyerek lanete müstahak olmamak için, İslam âlimlerine saldıran türedilere, yine o büyük âlimlerin kitaplarından alarak cevap vermek zorunda kaldık.

Birçok şeyin fazlası zararlıdır. Bunların fazlası zararlı diye, azını kullanmaya haram denemez. Aklımıza değil, din kitaplarında ne yazıyorsa ona uymamız gerekir.

Tıpta kullanılan ilaçların çoğunda zehir vardır. Çok miktarları ölüme sebep olurken, az miktarları ise dertlere deva olmaktadır. Mesela eter için azı ayıltır, çoğu bayıltır denmektedir. Allahü teâlâ zehirleri de boşuna yaratmadı. Kanserlilere de zehir verilmektedir. Sigarada da öldürücü zehirler vardır. Çoğu elbette zararlıdır, ama azı zevkle içilmektedir. Oruçlu kimse, akşam iftar vakti, yemekten önce sigaraya sarılmaktadır. Kafam çalışmıyordu, sigara içtim rahatladım diyenler oluyor.

Tütünün zararları bilinmese bile, zehirli otların zararları bilinmekteydi. Afyon ve türevleri olan eroin, kodein, morfin ile baldıran, zakkum, esrar, kafein, kokain gibi zehirli otlar ve diğer zehirler eskiden de biliniyordu. Bilinen bu zehirli otların sarhoş etmeyecek, zarar vermeyecek miktarlarının haram olmadığı, az miktarlarını ilaç olarak kullanmanın caiz olduğu, (Feth-ur-rahim, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi fıkıh kitaplarında yazılıdır.

İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
Sıvı içkilerin azı, zarar vermese de haramdır. Zehirli otların sarhoş etmeyen, zarar vermeyen miktarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Mühezzeb)

İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:
Afyon ve diğer zehirli otlar haramdır, fakat az miktarlarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Zevacir)

Âlimlerin çoğu tütüne mubah demiştir. Mesela Şeyh-ul İslam Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadi Abdürrahim, Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai, Muhammed Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusuf Decvi ve Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allame Abdülgani Nablusi, Abdürrahman bin Muhammed İmadi, allame Ali Echüri, Mahmud-i Samini, Osman Bedreddin, seyyid Abdülhakim efendi, büyük âlim, veliyyi kâmil mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki:

(Zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne haram ve mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek kadar az içenleri fasık, günahkâr bilmemelidir.)

Zehir yeni çıkmadı. İnsanlık tarihinden beri biliniyor. İslam âlimleri, buna rağmen ilaç olarak kullanılmasına cevaz vermişlerdir. Şu halde, (Eskiden âlimler sigaranın zararlarını bilmedikleri için mubah demişler) demenin ne kadar yanlış, ne kadar cahilce, ne kadar ahmakça bir söz olduğu meydandadır.

Din bilgilerinde, açıklanmamış bir şey kalmamıştır. Kemale gelmiş olan bu dine eklenecek bir şey de yoktur. Dinimiz, kıyamete kadar olacak her şeyin hükmünü bildirmiştir. Âlimler bunları açıklamıştır. İctihad için konu kalmamıştır. Helal ve haram bellidir. Her çeşit uyuşturucunun ve zehrin hükmü bellidir. Dinde eksiklik olmaz. Bir âyet-i kerime meali:

(Dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım.)
[Maide 3]

Tamamlanmış bir dinde, sonradan eksik bir şey çıkmış olamaz.

h1

İpin ucu kimin elinde?

9 Ocak, 2007

Fethullah Gülen ve Papa

Dinlerarası Diyalog, hakkında lehte, aleyhte çok şey yazıldı çizildi. Diyalogla yapılmak istenenlere herkes kendine göre bir yorum getirdi. Dinlerarası diyaloğu farklı bir açıdan yorumlayanlardan biri de Sayın Ali Eren’dir. Sayın Eren’in yorumu şöyle:

“İpin ucu başkalarının elinde; biz de Karagöz. Onlar yazmış, biz oynuyoruz: “Diyalog ve hoşgörü” oyunu… Adamlar taa 1965’te “Diyalog, misyonerliğin yeni bir tarzıdır” diyorlardı. Anadolu bizim elimizde olduğu için, “İçimiz yanıyor” diyorlar. “Mukades vatanımız, Müslüman Türklerin istilası altındadır” demekten de çekinmiyorlar. Bize bakışları bu… Daha ne desinler? “Anlayın artık” diye kafamıza tokmakla mı vursunlar?

***

Birkaç senedir bir diyalog ve hoşgörüdür, ısrarla sürdürülüyor. Buna birkaç gün önce de şanlıurfada devam edildi. Organizesini de Zaman gazetesi ve Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yapıyor. Şimdi, “Bunda şüphelenecek ne var? Organize eden zaten belli kimseler” derseniz, ben de size “Peki bunu başlatanın kim olduğunu biliyor musunuz?” diye sorarım. (Kim olduğunu aşağıda okuyacaksınız.) Hem de bir işi kimin yaptığına değil, yapılan işe bakmak gerekir.

Fethullah Hoca, 1998 başında Vatikan’da Papa’yla görüştü. Bu görüşme, halkın da, meclisin de istemediği bay Demirel’in tasvibi ve tasdikiyle olmuştu. İşin içinde Demirel olduğu için içim almıyor, biiir… Ecevit’in Fethullah Gülen hakkındaki tavrı da midemi bulandırıyor, bu da ikii… Eğer Ecevit bir işe iyi gözle bakıyorsa ben orada şüpheye düşerim. Doğru mu, yanlış mı görelim:

***

Türkiye’den Papa’yla görüşmesi icab eden birisi varsa, bu sadece Diyanet İşleri Başkanı olmalıydı, niye Fethullah Hoca gitti? Müftü değil, imam değil, vaiz değil, müezzin bile değil. Yani hiçbir resmî hüviyeti yok. Buna rağmen kendisiyle görüşülmesi oldukça zor olan, ve değme resmî insanın 6 ayda bile kolay kolay görüşemediği Papa’yla rahatça görüşebiliyor; hayret. Bunda bir anormallik yok mu?

Bir hayret daha: kendisini orada Türkiye’nin büyükleçisi karşılıyor! Mesela, bir vilayete giden başbakanı oranın valisi karşılar. Ama aynı vali, başbakanın bulunduğu yere gitse, başbakan onu karşılamaz. Çünkü alt makamdakiler daima üst makamdakileri karşılar. Fethullah Hoca, T.C. nezdinde, büyükelçiden daha üst bir makamda mı ki, onu büyükelçi karşılamıştır?

Soru iki: Fethullah Hoca’yı Papa’yla görüştürenler, İslam dininin hayrına bir şey için mi görüştürmüşlerdir?

Geçelim ve Fethullah Hoca’nın Papa’ya hitabına bakalım lütfen:

“Papa cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.”

(10 Şubat 1998, Zaman)

Demek ki Dinlerarası Diyalog denilen çalışmayı kim başlatmış? Papa! Veee, Fethullah Hoca “Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere” orada bulunuyormuş! Dikkat, dikkaaat! İslam misyonunun bir parçası olarak değil, Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olarak… Ne demek bu beyler, ne demek? O Papa ki, bir taraftan dinlerarası hoşgörü turları atarken, diğer taraftan bizi içimizden vuruyor. Nasıl vuruyor bakın: Hristiyan teoloji uzmanı Aytunç Altındal’ın açıkladığına göre Papa, 1998’de Fethullah Hoca’yla görüşmesinden sonraki günlerde, dünyadan iki kişiyi gizli kardinal tayin etti. Bu gizli kardinaller başka bir dinin mensuplarından seçildi. Yapılan araştırmaya göre, bu gizli kardinallerden birisi İslam dünyasında “alim” olarak bilinen birisidir. Bu gizli kardinal, mensup olduğu dinin veya mezhebin batıl olduğunu, gerçek dinin Hıristiyanlığın Katolik yorumu olduğunu ilan eder ve bağlılarıyla birlikte bu dine geçer.

(7 Mart 1998, Akit)

***

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın uğruna yanıp tutuştuğu diyalog toplantılarında hep komisyon başkanlığına getirilen ve “Ben yurt dışına gittiğim zaman sık sık kiliselere gidiyorum; çok da lezzet ve zevk alıyorum” diyen 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Mehmet Aydın,98 Ekim’inde diyordu ki:

“Efendim, diyalog ve hoşgörü devam edecekse, Hıristiyanlarla konuşurken sizin kitabınız bozulmuş, sonradan değiştirilmiş; en hakiki din benim dinim demeyeceksiniz.”

Demek ki, diyalog ve hoşgörü uğruna kendi Dininizin, Kitabınızın ve Peygamberinizin hak ve en son olduğunu söylememeniz gerekiyormuş. İşte diyalog ve hoşgörü dediklerinin en kısa tarifi bu sayın okuyucular. Buna itirazınız var mı, ismini ve unvanını zikrettiğim sayın beyler? Sayın Mustafa Başoğlu buna tahammül edemedi ve itiraz etti. Etti, ama ettiğiyle kaldı. Ne yazık ki oradaki belki de 100 kişilik Diyanet ve İlahiyat kadrosundan tek bir kişi “Evet, Mustafa bey haklı” demedi…

***

Ne yapılmak isteniyor? Aman diyalog kesilmesin diye “Dinimizin, Kitabımızın ve Peygamberimizin hak ve en son olduğunu” söylemeyecek-söyleyemeyeceksek olmasın bu diyalog canım… Şu “İbrahimî din” ifadesi de ne demek oluyor, sayın organizetörler? Size göre farz üstü farz olduğu için, bozulmasından korktuğunuz diyalog aşkına sizin söyleyemediğiniz şeyi bari ben söyleyeyim: Aslını, özünü, orjinalliğini kaybetmiş olan dinler, Hz. İbrahim (a.s.)’ın dini olamaz. Onun dini tek çeşittir. Allah da ancak onu din olarak kabul eder. O bakımdan “İbrahimî dinler” olamaz; “İbrahimî din” olur. O da sadece ve sadece İslam’dır.Birleşilecekse, İslam’da birleşilmelidir! Cevabınız varsa söyleyin; yoksa diyalogla neyi zorluyorsunuz, neyin peşindesiniz onu söyleyin…”

(Ali Eren, 17 Nisan 2000, Akit)