Archive for the ‘haber’ Category

h1

Müftülüğün Kadın Vaizlerinden Erkeklere Konser ve Diyalogcu Zaman Gazetesi Rezaleti

14 Mayıs, 2008

zaman gazetesi dinler arası diyalog kadın korosu müftülük haber rezalet

zaman kutlu doğum rezaleti dinler arası diyalog fitne fesat bidat bid\'at

tasavvuf ladın korosu işte rezalet haram dinler arası diyalog

kadınlar korosu başörtü dinde reform zaman dinler arası diyalog rezalet müslüman olarak utanıyorum

ZAMAN gazetesinde (internet, 18 Nisan 2008) okudum. Başlık şu: “Vâizelerden Kutlu Doğum Konseri”. Tafsilatı:

— İstanbul Müftülüğü Türk Tasavvuf Musikisi Kadınlar Korosu, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle özel bir konser vermiş. Koro elli kişilikmiş.

— Peygamber sevgisini ilahî ve kasidelerle anlatan kadın korosu izleyenler tarafından büyük ilgi görmüş. Konserde duygulu anlar yaşayan İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, başörtülü bayanların konser vermesinin medya tarafından eleştirilmesinin çok yanlış olduğunu söylemiş.

— Çağrıcı, “Dininin buyruğu olarak giyinmiş başörtülü kadınların konser verdikleri için eleştirilmeleri çok büyük haksızlık…” diye konuşmuş. Müftülük kadınlar korosu, sınavla alınmış ve özel olarak yetiştirilmiş 50 vaize ve Kur’an öğreticisi kadından oluşuyormuş.

— Müftü Mustafa Çağrıcı, din ile sanatın ikiz kardeş gibi kabul edilmesi gerektiğini beyan etmiş. İstanbul’un ilk ve tek bayan müftü yardımcısı Kadriye Erdemli, müziğin İslâm’ın her alanında var olduğunu belirtmiş, Kadriye Erdemli, “Ezan zaten kendi başına müzikli bir tebliğdir” demiş.

– Kadriye hanımdan başka bir inci: “Yıllar boyu İslâm, müzikle gönüllere kazınmıştır.”

“…Yukarıda anlattığım hadiseyi Kitabullaha, Resulün sünnetine, fıkha, şeriata bağlı bir Müslüman olarak protesto ediyorum…’’

1. Başları örtülü de olsa vaizelerin ve kadın Kur’an öğretmenlerinin erkeklere konser vermeleri dinimiz tarafından yasaklanmış ve haram kılınmıştır.

2. İstanbul Müftülüğü 1400 yıllık İslâm tarihinde görülmemiş böyle bir bid’ate imza attığı için büyük bir günahı irtikab etmiş, korkunç bir “dinde yenilik ve dinde reform” kapısını açmıştır.

3. Bu yapılan Kur’an’a, Sünnete, icma-i ümmete, Şeriata, fıkha, ahlâk-ı islâmiyeye, tasavvufa ve tarikata aykırıdır.

4. Yakın tarihlerde, rakı içip demlenen bir Dede, kadın ve erkek semazenleri birlikte döndürmüştü.

5. Zaman gazetesini, bu haberi övücü bir üslupla verdiği için kınıyorum. Böyle bir şey dine uymaz.

6. Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı bu bid’ati derhal önlemeli, erkeklere konser veren vaizeler ve Kur’an öğretmeni kadınlar korosunu dağıtmalıdır.

7. Bu hususu resimleriyle birlikte, İslâm dünyasının 25 ifta makamına (fetva veren ulemasına ve ulema heyetlerine) bildirerek fetva isteyeceğim.

Maneviyat din’in beli ve omurgasıdır, maneviyat ile müzik bir arada olmaz, dini müzik din’deki ilk tahribat aşamasıdır ve nefsin sarhoşluğuna zemin hazırlar.

8. “Ezan zaten kendi başına müzikli bir tebliğdir” sözü çok tartışılacak bir fikirdir. Ezan elbette güzel sesle ve nağmeli olarak okunacaktır ama o asla bildiğimiz müzik değildir.

9. Din ile sanatın ikiz kardeş gibi oldukları iddiası bir müftüye yakışmaz. Din asıldır., sanat onun topluma tarihe nakışı/işlemesidır. Bu ikiz kardeşliği kim çıkarttı? 1400 yıllık İslâm tarihinde böyle bir söz edilmiş midir?

10. İstanbul Müftülüğü hayırlı bir dinî hizmet yapmak istiyorsa, şehirdeki üç bin camiden günde beş kez güzel ezanlar okunması için çalışsın, ezan kursları açsın, müezzinlere ders verdirsin. Yine namazlarda kıraatin düzgün olması için çalışsın.

— Din, iman, şeriat elden gidiyor… Ülkede korkunç bir irtidat cereyanı var. Yüce dinimize her taraftan saldırılıyor. Fısk, fücur, bid’at, nifak, fitne, fesat, küfür, şirk almış yürümüş… Bunlarla gereği gibi mücadele edilmiyor. Onun yerine vaize ve Kur’an kursu kadın hocalarına müzik eşliğinde ilahî okutuluyor. Hem de erkeklere… Sanırım bu hareket de dinlerarası diyalog ideolojisinin zehirli meyvelerindendir.

Sevgili Peygamberimizin (salât ve selam olsun O’na) ruhaniyeti böyle şeylerden hoşnut olmaz.

Dindar Müslümanlar böyle dehşetli bid’at ve günahları protesto etmezler, üzerlerine vacip olan emr-i maruf ve nehy-i münker farizasını yerine getirmezlerse tokatlara hazır olsunlar.

h1

Sapık papazları örtbas etme fonu

7 Mayıs, 2008

papaz kilise ortodoks rahip rahibe papa katolik hıristiyan sübyancı sapık adam

Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı Amerikan Rum Ortodoks kilisesinin bünyesindeki bazı papazların sübyancılık vakalarının “örtbas” edilmesi için 6 yılda 8.3 milyon dolar tazminat ödendiği açıklandı.

Haftalık “Thema” gazetesinin manşet haberine göre, Rum asıllı Amerikalıların Ortodoks kilisesi lideri Başpiskopos Dimitrios, cemaati içinde, “sübyancılık vakalarını örtbas etme” ve “çocukların velileriyle, tazminat ödeme yoluyla işi tatlıya bağlama” taktikleri nedeniyle yoğun eleştiri altında…

Buzdağının tepesi

Son yıllardaki sübyancılık vakalarından sadece 11 papazla ilgili olanlar kamuoyunca öğrenilebildi. Örtbas edilen vakaların sayısı bilinmiyor. “Amerikan Rum Ortodoks kilisesinde seksüel tacize uğrayanlara yardım” cemiyeti kurucusu Kathy Larson, “Ortodoks kiliselerinde sübyancılık vakaları çok, kamuoyuna duyurulanlar sadece buzdağının tepesini oluşturuyor. Failler Yunanistan’a kaçıyor. Yunanistan’da papazlık yapmayı sürdürmeleri olasılığı beni çok huzursuz ediyor” dedi.

72 yaşında yargıda

ABD’deki Rum Ortodoks toplumunu çalkalayan en son sübyancılık skandalı, 20 Mayıs’ta ABD adaletince incelenmeye başlanacak. Gazeteye göre, fail geçmişte 5 çocukla ilişkide bulunmuş, şimdi 72 yaşında olan papaz Nikolaos Katinas.
Başpiskopos Dimitrios’un yakını olan Nikolaos’un çocuklarla kilise içinde seks yaptığı belirtiliyor. Nikolaos Katinas’ın yargılanması sürecinde kilise hiyerarşisinin “örtbas çabaları” kanıtlanırsa, Dimitrios’un da suçlanması gündeme gelebilecek. Papaz Nikolaos şimdi Yunanistan’da yaşıyor.

h1

Asıl Amaç İslâm’ı Protestanlaştırmak

18 Nisan, 2008

Dr. Ebubekir Sifil milli gazete dinler arası diyalog

Hıristiyanlıktaki Protestanlık benzeri bir anlayışın İslâm inancı içine yerleştirilmeye çalışıldığını söyleyen Dr. Ebubekir Sifil, ESAM’da verdiği konferansta önemli uyarılarda bulundu. Sifil, Hıristiyanların aynı İncil’e inanmasına rağmen Protestanlık mezhebiyle kilise ve papayı devreden çıkararak herkesin İncil’den ne anlıyorsa onu yaşamasının istendiğini anımsatarak “İslâm’ı dönüştürme çabalarının da varmak istediği nokta burasıdır. Protestan İslâm oluşturmak isteniyor. Müslümanların bunu iyi görmesi gerekiyor” dedi.

Dr. Ebubekir Sifil, İslam’ı dönüştürme çabalarının tehlikeli boyutlara geldiğini belirterek, “asıl tehlike ise dışarıda değil içeriden kaynaklanıyor” dedi. Kanaat önderlerinin İslam’ı dönüştürme çabalarına nasıl katkıda bulunduklarını çarpıcı örnekleri ile anlatan Sifil, bu çabaların asıl hedefinin ise Protestan İslam oluşturmak olduğunun altını çizdi.

Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) bu haftaki konferansına Dr. Ebubekir Sifil konuşmacı olarak katıldı. ‘İslam’ı Dönüştürme Çabaları’ konulu konferansta çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Sifil, İslam üzerindeki dönüştürme faaliyetleri incelendiğinde insanlık tarihinde en önemli kırılmanın modern dönemde yaşandığına dikkat çekti. Modernizm, dünyevilik gibi kavramlarla din de dahil her şeyin değişime tabi olduğu yönündeki anlayışın bu kırılmanın en önemli noktasını oluşturduğunu söyleyen Sifil, Müslümanların da bilinçaltında bu değişimin izlerinin görüldüğünü kaydetti. İşin en tehlikeli tarafının da burası olduğunu ifade eden Sifil, “Sembollerimize karşı yapılan saldırıları hemen red ediyoruz ama bilinçaltımızda bizi biz yapan kodlarımızla oynanmasını ise kabul ediyoruz” dedi.

İnanç değerlerinin kodlarının da kanaat önderleri vasıtasıyla oynandığının altını çizen Sifil, “Dinimize dil uzatanlara hemen refleksimizi ortaya koyarak red ediyoruz ama aynı safta namaz kılanların söylediklerini de ‘esas İslam bu’ diye içselleştiriyoruz” şeklinde konuştu. Bu durumun çok tehlikeli boyutlara geldiğini vurgulayan Sifil, “Din kodlarımızı, çağdaş terminoloji ile çarpıştığı yerde hemen red ediyoruz” dedi.

Modern değerlerin ön plana çıkarılması, hayatın bu çerçevede değerlendirilmesi anlamına gelen dünyeviliğin Protestanlık mezhebinin bir ürünü olduğunu bunun sac ayaklarının da gelişme-ilerleme-kalkınma gibi kavramlardan oluştuğunu ifade eden Ebubekir Sifil, “Gelişme-ilerleme-kalkınma kavramlarının arkasında da sömürge, kölelik ve rasyonalite vardır” dedi. “Bugün sömürgeleşmeden uzak kalarak gelişen bir tane bile Batı ülkesi yoktur. Hepsinin gelişmesi, ilerlemesi ve kalkınması sömürerek ve köleleştirerek mümkün olmuştur” dedi.

(Milli Gazete 18.04.2008)

h1

Kaş Yapalım Derken Göz Çıkarmayalım!

11 Nisan, 2008

diyanet işleri başkanlığı logo ilahiyatçılar dinde reform çalışmaları hadis çalışmaları hadisleri ayıklama projesi sapık hareketler

Dün, İngiliz basınının Diyanet’in, Hadis-i şerifler ile ilgili çalışmalarındaki memnuyetlerinden ve sebeplerinden bahsetmiştik. Bugün de, bu hadis-i şerif çalışmalarını – basının ifadesiyle ayıklamalarını- yürüten kuruldaki akademisyenlerin İngiliz basına verdikleri cevaplardan söz etmek istiyorum.

Kanaatime göre, verilen cevaplar halkımızı tatmin etmedi. Verilen cevapların bir kısmı kapalı, muğlak. İfadeler, yapılmak istenenler net değil. Bazıları da, dolaylı olarak ifade edilse de, İngiliz basınını doğrular mahiyette. Gerçek belki böyle değil ama görüntü böyle! En önemlisi, böyle bir çalışmaya gerçekten ihtiyaç var mıydı? Halkımızın, bilinmesi gereken zaruri iman, ibadet bilgilerinde bile pek çok eksiği varken böyle bir çalışma kime ne fayda sağalayacak? Halkımız, avam için yazılmış ilmihal kitaplarını bile anlamaktan âciz iken, onları hadis deryasına sokmanın faydasını zararını iyi hesap etmek gerekir. Yüzme bilmeyeni denize itip, sonra da, yüzme öğrenseydi, demek akla da mantığı da aykırı. Şimdi gelelim verilen cevaplara:

Deniliyor ki,

“İslam’ı değil dindarlığımızı, kendimizi reforme ediyoruz. Müslümanlar dini bilgilerini yenilemek, dindarlıklarını güncellemek zorundadırlar. Hadisleri 21. yüzyılda yaşayan bir insan olarak anlamaya çalışıyoruz. ‘Dini 8. asırdakiler anladı, bu bize yeter’ diyemez!”

Kapalı olan, net olmayan işte bu tür açıklamalar. İslamı değil, kendimizi reforme ediyoruz, dindarlığımızı güncelleştirmek istiyoruz, ne demek! Güncelleştirme yeni bilgiler, yeni değişiklikler üzerinde yapılır. Yeni dini bilgiler mi geldi, yeni gelen vahiy bilgilerine göre mi kendimizi yenileyeceğiz? Böyle bir şey sözkonusu olmadığına göre neyimizi güncelleştireceğiz?

Ayrıca,” Dini 8. asırdakiler anladı, bu bize yeter’ diyemez!” sözü de çok iddialı bir çıkış. Sekizinci asır, mezheplerin şekillendiği, ortaya çıktığı bir devir. Dört mezhep imamlarından olan, İmamı A’zam Ebu Hanife, İmam-ı Şafii, İmam-ı Malik, İmam-ı Hanbel gibi İslam fıkhının dört direği olan zatların ve bunların yetiştirdiği fıkıh âlimlerinin anladıkları ile yetinmeyip de kimin sözü ile yetineceğiz. Akşam başka sabah başka hüküm bildiren, halkımızın kafasını karıştırmak için televizyon televizyon dolaşıp şaklabanlık yapan ilahiyatçıların sözleri ile mi yetineceğiz, dini bilgilerimizi güncelleştireceğiz. 1200 yıldan beri, bütün İslam alemi bunlarla yetinmişken, biz niçin yetinemeyiz? 1200 yıldan beri milyarlarca Müslümanın yaptığı yanlış da bizim yapacağımız mı doğru olacak? Bu dinde yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım, başka bir ifade ile bir çeşit reform olmayacak mı? O zaman İngiliz basınına olayı çapıttı diye niçin kızıyoruz?

Başka bir kurul üyesi de,

“İnsanların Peygamberin sahih hadis ve sünnetini kolayca anlayarak, uygulayabilecekleri, bilimsel bir kılavuz hazırlıyoruz. Ancak bu kitap ne hukuk, ne fıkıh ne ilmihal ne de ansiklopedi olacak. İnsanlar bu kitabı okuduğunda örneğin kurban konusunda Peygamberimizin hem sözlerini hem de uygulamalarını bulacak, doğrusunu yapacak!”

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, ibadetlerin doğru olarak yapılabilmesi için, fıkıh kitaplarını, ilmihal kitaplarını 1400 yıllık uygulamaları bir tarafa bırakıp hadis-i şerifleri esas almak gerekir. Bütün usul ve akaid kitaplarında geçen; “dinin kaynağı dörttür; Kuran’ı kerim, Hadis-i şerifler, İcma ve kıyas” kaidesi ne olacak! 21. yüzyıldayız diye son ikisini, mezhepleri artık yok mu farzedeceğiz? Bu da bir çeşit reform sayılmaz mı? Dün bahsettim, asırlardır İslama zarar vermek isteyen dış güçler de bunu istemiyorlar mıydı?

Bir de, açıklamalardan anlıyoruz ki bu çalışmada, “ayıklamada” kadınlarla ilgili hadis-i şerifler ağırlıkta. İngiliz basının bu konuya çok önem vermesi, son yıllarda kadın konusunun İslam aleminde gündemden düşmemesi, İslam Konferansı Teşkilatının her toplantısında, “kadın hakları”, “ kadının eşitliği”,”kadının ekonomik özgürlüğü” gibi konuların önemli bir gündem oluşturması kuşkuları artırmakta. Her toplumda görülen marjinal örnekleri esas alarak bütün toplumu suçlamak haksızlık olur. Batı’da da bu tür şiddet olayları fazlasıyla var.

Açıklamada, Peygamber efendimizin söylemeyeceği hadisleri ayıklıyoruz, denilmekte. Peki kime göre söylemediği! Anlaşılan ortaya bir şablon konulacak, buna göre ayıklanacak. Ya söylediği sözler ise! Eğer Batı’nın, “Kadını küçük düşüren” anlayışı, Batı’nın, “modern kadın” yaklaşımı esas alınacaksa, pek çok hadis “modern aklın” hışmına uğrayacak demektir.

Batı’nın kadın üzerinden, İslam ülkelerinde bir oyun oynadığı kesin. Aileyi yıkmadıkça, İslama zarar veremeyeceklerini anladıkları için çalışmalarını bu konuda yoğunlaştırdılar. Bunun en kestirme yolu da, sözde kadınları korumak bahanesiyle onları sokağa çekmek. Böylece, İslam aile yapısında önemli bir reformu gerçekleştirmiş olacaklar! Bundan sonrası zaten kolay!

Meal kapısı açılarak, yüzlerce farklı meal piyasaya sürülerek yeteri kadar halkın kafası karıştı zaten. Şimdi de, hadis kapısı aralanarak, halkın kafasını karıştırmak kimseye fayda getirmez. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım. Diyanet’in bu çalışmayı tekrar gözden geçireceğini umuyorum.

h1

Zaman’ın Karaman “aşkı”…

30 Mayıs, 2007

Hayrettin Karaman Fethullah Gülen

Fethullah Gülen cemaatinin vakıfları, okulları, gazete ve televizyonlarıyla başı çektiği “Dinlerarası Diyalog” faaliyetleri mercek altında. Çok uzunca bir süre rakipsiz, eleştirisiz yürütülmüş “diyalog” çalışmaları son dönemde yoğun bir eleştiri bombardımanı altında.

Fethullah Gülen’in ABD’ye ikamet ediyor olmasından, cemaatin yayın organlarında 11 Eylül sonrasında zaman zaman göze çarpan ABD ve İsrail bakış açısına dek pek çok unsur, çeşitli çevreleri şüphelerinin cemaat üzerinde odaklanmasına yol açtı. Normalde bir arada görülmeyen isimler ve gruplar, Gülen cemaati hakkında aynı şüpheleri, eleştirileri dile getirmeye başladılar. Gazete ve televizyonlarda başlayan Gülen eleştirileri zamanla kitaplaştı, hattâ CDler halinde elden ele dolaşmaya başladı.

Gülen cemaatinden bu eleştirilere gelen belli başlı yanıt, eleştirileri yapan çevrelerin geçmişini öne çıkartmak, birbirleriyle uyuşmazlıklarının altını çizmek ve “Acaba bu çevreler niye tam da Gülen konusunda anlaştılar?” diye yüksek sesle sormak oldu. İşçi Partisi ile Ülkücülerin elele verip Gülen’i eleştirmeleri tuhaf, deniliyordu. Doğu Perinçek’in din karşıtı bir konumdan gelip misyonerliğe karşı savaş açmasının şüpheli olduğunu söyleniyordu. Dinle diyanetle ilgisi sınırlı çevrelerin “Dinlerarası diyalog” söylemine ve faaliyetine karşı çıkmalarının anlamsız, mesnetsiz, hattâ kötü niyetli olduğu ileri sürülüyordu.

Ancak Gülen cemaati aynı türden eleştirilerin İslami çevrelerden gelişini izah edemiyordu. İslam bilgisinden, dini hassasiyetinden kimsenin şüphe etmediği insanlar, akademisyenler de “Dinlerarası diyalog” da bir bit yeniği görüyorlardı. Son olarak Suat Yıldırım’ın hazırladığı Kur’an mealinde İncil ve Tevrattan pasajlara yer verildiğinin ve bu mealin birkaç yıl önce Zaman gazetesi tarafından promosyon olarak dağıtıldığının ortaya çıkmasıyla yeni bir tartışma patlak verdi. Kur’anı Kerim metnine paralel olarak İncil ve Tevrat’ın konduğu kitap bir akademik mukayese çalışması değildi, halkın kullanımına sunulmuştu çünkü. Bunu, özellikle de promosyon olarak dağıtılmış olması nedeniyle, İncil ve Tevrat’ın evlere sokulması olarak yorumlayanlar çıktı. Cemaatin, gizli bir Hıristiyanlık propagandası yaptığını ileri sürenler bile oldu. Daha önce elden ele gezen CD’lerde gündeme getirilen türden iddialar bu kez gazete köşelerinde, TV’lerde açık açık dile getirilmeye başlandı. İş, cemaatin bu iddialara yanıt verme mecburiyeti hissetmesine yol açacak raddeye geldi.

İşte, tam bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı.

Gülen cemaatinin yayın organlarından Aksiyon dergisi, Zaman gazetesi ve Samanyolu TV koordineli bir biçimde konuyu gündeme aldılar. Aksiyon dergisi son sayısında, Gülen cemaatinin Dinlerarası Diyalog faaliyetine en sert yaklaşımlardan birini teşkil eden “Dinlerarası Diyalog İhaneti” kitabının yazarıyla bir “kontra söyleşi” yaptı. Kitabın yazarı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yümni Sezen söyleşide son derece enteresan bir tespitte bulunuyordu: Yümni Sezen’e göre dinlerarası diyalog “tuhaf bir yere” doğru gidiyor, diyalogcu çevreler haklarındaki şüphe ve eleştirilere yanıt vermiyor, açıklamaları ise “hep Hayrettin (Karaman) Bey yapıyor. O da sadece diyaloğun faziletinden bahsediyor”du.

Önceki günkü Zaman gazetesi Yümni Sezen’i haksız çıkartmadı ve 15 gün önce STV’de yayınlanan Hayrettin Karaman’la yapılmış bir söyleşinin bant çözümünü yayınladı. Dinlerarası diyalog eleştirilerine yanıt mahiyetinde sunulan söyleşiyle yetinmeyen gazete, konuyu dün de Hüseyin Gülerce’nin köşe yazısında sürdürdü. (Hüseyin Gülerce ZAMAN – 6.03.2006)

Gülerce, Hayrettin Karaman’ı “Hayrettin Kahraman” ilan ettiği yazısında hocanın dinlerarası diyalog eleştirilerine verdiği “yanıt”ları övdü. Ancak Gülerce’nin yazısında dikkat çeken husus, Gülen cemaati dışından ve Türkiye’de itibarı son derece yüksek bir hocadan “destek” bulmuş olmanın sevinci.

Gülen cemaati, Doğu Perinçek’ten kendilerine yönelen eleştirilerden rahatsız değil. Sonuçta, bunları geçersiz kılmak için Perinçek’in PKK kampındaki bir fotoğrafını hatırlatmak yeterli olabiliyor. Ancak, İslami çevrelerden yönelen eleştirilere bir yanıt vermekten kaçınılıyor. İşte burada devreye, Hayrettin Karaman giriyor. Dinlerarası diyalogcular, Hayrettin Karaman’ın itibarından yararlanma yoluna gidiyorlar. Gülen cemaatinin “aşkı” nın temelinde yatan bu.

(8sutun.com)

Peki Hayrettin KARAMAN Kim?

h1

Yümni SEZEN’den Diyalogculara Yalanlama

30 Mayıs, 2007

Prof. Dr. Yümni Sezen

“Diyalog ihaneti” adlı eseriyle diyalogcu çevreleri sarsan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen, Aksiyon dergisine bir mülakat verdi. Ancak mülakat Aksiyon ve Zaman tarafından çarpıtıldı.

Aksiyon Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü’ne,

13 Mart 2006 tarih ve 588 sayılı derginizde benimle yaptığınız röportaj yayınlandı. Röportaj yapmak isteyen gençleri samimi bulduğum için kabul ettim. Röportaj ve haber adı altında cemaati savunma ve beni de bir çeşit sorgulama sürecine dönüştü. Kendi ifadelerine göre benim Ehl-i Sünnetten olup olmadığımı ve namaz kılıp kılmadığımı önceden soruşturmuşlardı. Geçer not almışım. Ama benim onlar hakkındaki duygularım doğru çıkmadı.

Ses alma cihazını kapattıktan sonra artık daha samimi konuşabiliriz, kaydetmeye gerek yok dedikleri halde kitabın ismini değiştirip değiştirmeyeceğime ait soru ve verdiğim cevap da röportaja eklenmiş. Röportajcıların ne kadar samimi olduklarını buradan anlamak mümkündür.

Başlığa koyduğunuz “Kitabımı saldırı malzemesi yapmasınlar” ifadesi bana ait değil. “Aydınlık Dergisi gibi dinî kaygısı olmayan çevrelerin ya da başka niyetleri olan grupların kitabımı istismar etmesinden rahatsız olur, üzülürüm” ifadesi de benim değil. Aydınlık Dergisi’nin adının geçtiği yer bana sorulan sorudaki bir ifadedir.

“Kitabımı olur olmaz ve din ile ilgisi olmayan çevreler kullanacaklar diye yanlışlarınızı tenkit etmeyecek miyiz, elbette ilgisiz kimselerin kullanmasına üzülürüm” şeklindeki ifadem değiştirilmiştir. Anlaşılıyor ki Aydınlık Dergisi savunmalarınıza bir sığınak olmuş. Sizin kurcalamanızdan sonra baktım, Aydınlık Dergisinde gayet güzel şeyler yazılıyor. Şirkteki Hıristiyanları tevhit dinine çekmek için uğraştığınızı söylüyorsunuz, kendiliğinden dinî çizgiye gelenlere cephe alıyorsunuz. Bu nasıl şey? Meşhur diyalogunuzu Hıristiyanlardan önce memleketimizin insanlarına çevirseniz daha iyi olmaz mı?

Cevaplarımda önemli hususların çoğunu atlamışsınız. Mesela derginizin bir sayısında teslisin felsefesini yapan yazıya yer verdiğinizi söylemem gibi. Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim. “(Aydınlık dergisiyle) sanki aynı cephede yer almış gibi görünüyorsunuz” sorusuna cevap olarak başka yerde kullandığım ifadeyi, bunun cevabı gibi monte etmişsiniz. “Sosyolojide beklenmeyen sonuçlar diye bir konu var” ifadem cemaatin niyetleri ile ilgili kısımda idi. Niyet iyi de olsa kötü bir sürece vasıta olur demiştim. Bundan sonra sosyolojide de beklenmedik sonuçlar diye bir bahis vardır, diye eklemiştim. Bunu Aydınlık Dergisi ile ilgili sorunuzun cevabı olarak kullanmışsınız. Ses alma cihazınızı tekrar dinlerseniz bunu göreceksiniz.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Röportajı yayınladığınız sayfaya, ne ilgisi varsa, Hıristiyan ve Yahudi ruhanilerinin, muhtemelen bir ayin sonrasında çekilmiş resmini koymuşsunuz. Kenarda da yalnız kalmış İstanbul müftüsü duruyor. Hangi resmi veya neyi koyacağınız beni ilgilendirmez ama sürekli böyle motifler kullanıyorsunuz. Şuuraltınız mı karışık, yoksa anlayamadığımız bazı mesajlar mı vermek istiyorsunuz?

Röportaj yayınınızdaki saptırılmış yerlerin düzeltilmesini rica ediyorum.”

14.03.2006
Prof. Dr. Yümni SEZEN

***

Zaman Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü”ne,14.03.2006 günkü gazetenizde, benimle ilgili Aksiyon Dergisi’ndeki röportajdan alıntı haberde, dergideki saptırma ve uydurmalara, üzerine eklemek suretiyle yalan ve iftiralarda bulunduğunuz görülmektedir.

Karşı çıkan veya kuşku duyanları kazanmak için yeni bir takım taktiklere başvurduğunuzu söylüyorlardı. Bu vesile ile yalan ve iftira ile de bu işi yaptığınızı öğrenmiş oldum.

Başlıktaki “bazıları kitabımı başka hesaplar için kullanıyor” ifadesi ve bu ifadeyi tekrarlayan içerdeki ifadeler bana ait değil, sizin uydurmanızdır. “Başkalarına imla ve tashihler mânâsında edisyon için gösterdiniz mi” sorusuna verilen “birçok kişiye kontrol ettirdim” şeklindeki cevabımı, “kitaba birçok kişinin eli değdiğini kaydetti” diye değiştirmeniz, hakikat dışı bir hareket, yalan ve iftiradır. “Ekibim var, yardımcılarım var, bana destek olan insanlar var” ifadesi de size ait bir yalan ve iftiradır. Bu kadar kaynağı nasıl kullandığınız ve düzeltmeler yapıldı mı mânâsındaki soruya verilen cevabı nerelere çekmek istediğiniz bu saptırmalardan anlaşılmaktadır.

F.Gülen”in diyalogla ilgili bir çalışması olup olmadığını bilmediğim de tarafınızdan uydurulmuştur. Sadece bahsettikleri bir kitabı görmediğimi söyledim.

“Yanılmış olursam bir kişi yanılmış olur, ya yanılmış olmazsam Türkiye’ye ve Müslümanlara yazık olur” şeklindeki ifademi de “yanılmış olma ihtimalim”e çevirmişsiniz. Bu kadar yalan ve saptırma sahiplerine Müslümanlar nasıl inansın ve güvensin?

Neredeyse Yümni Sezen bütün söylediklerinden vazgeçti diyeceksiniz ama cesaret edememişsiniz. İnternette bu vebale de girmiş olduğunuz haberini aldım.

Bu kadar uydurma ve saptırmaya başvurduğunuza göre, kendinizi savunmak için ne kadar acz içine düştüğünüz anlaşılıyor.

Ben bir ilmî araştırma yaptım. İlim ve Müslüman ahlâkı bu sorulara cevap vermeyi gerektirirdi ve ben de yanlış yapıp yapmadığımı öğrenmiş olurdum. Siz ise yalan ve saptırmaları seçtiniz. Kitabın isminin gerçekten isabetli olup olmadığında tereddütlerim vardı. Fakat bu tutum ve davranışınızla tereddütlerimi ortadan kaldırdınız.

Uydurduğunuz ve saptırdığınız cümleleri değiştirmenizi, tazminat dâvâsı hakkım baki olmak üzere, talep ediyorum.”

14.03.2006
Prof. Dr. Yümni SEZEN

h1

Fethullah Gülen Kıbrıs’a Gönderiliyor

24 Mayıs, 2007

Fethullah Gülen Amerika The USA ve KKTC


Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı’nın yazısındaki ilginç iddialar…

Fethullah Gülen Kıbrıs’a gönderiliyor

Amerika’nın Türkiye’deki iki numaralı ismi son günlerde, aralarında siyasetçilerin, iş adamlarının ve bazı akademisyenlerin bulunduğu kişilerle özel sohbetler yapıyor.

Bir numaralı isim de bunu yapıyor mu, bilmiyorum, çünkü ben iki numaranın konuştuğu kişilerden aldığım bilgiyi aktarıyorum.

Amerika’nın iki numaralı ismi şunu soruyor: “Uzun süredir Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’i artık göndermek istiyoruz, ancak bunu şimdilik direkt Türkiye yerine Kıbrıs’tan olmasını tercih ediyoruz. Bu konuda ne düşünürsünüz?

Soru bu kadar net ve açık.

Fethullah Gülen geri gönderilecek ama bu iki aşamada olacak.

Eğer Gülen geri gönderilecekse, hangi tarihte olabilir?

Amerikalıların tercihi taşınmanın seçimlerden önce gerçekleşmesi yönünde.

Fethullah Gülen önce Kıbrıs’a getirilecek. Seçimler beklenecek. Seçim sonuçlarına göre tekrar karar verilecek.

Eğer AKP tek başına ya da bir payanda ile tekrar iktidara gelirse Gülen de Türkiye’ye gelecek.

Ama Amerika’dan değil, hemen yanıbaşımızdaki yavru vatandan gelmiş olacak.

Aldığım bilgiye göre Kıbrıs’ta Gülen için oturacağı ev hazırlanmış bile.

Şimdi biraz daha gerilere gidelim. Gülen’in Amerika için önemine ışık tutacak bir konuşmadan söz edelim istiyorum.

Yer Washington. Beyaz Saray’da çok etkili bir ismin evi. Etkili isim Amerika ile “milyonlarca dolarlık” iş yapan bir şirketin biri kadın iki temsilcisini ağırlıyor.

Söz Türkiye’den açılıyor, Amerikalı anlatmaya başlıyor.

“2002 yılında Türkiye’nin önde gelen 6 iş adamını -İsimlerini tek tek, hiç hata yapmadan sayıyor- Washington’a davet ettik. Onlara ‘elinizi taşın altına koyun, Türkiye’nin yönetimini sizler üstlenmeye çalışın’ dedik. Bu 6 isimden 4’ünün hiçbir işe yaramayacağı ilk yarım saatten sonra belli oldu. Diğer iki isim ise ‘rahatımız yerinde, tehlikeye girmek istemeyiz’ diyerek yan çizdi.”

Amerikalı etkili isim anlatmaya devam ediyor.

Bir süre sonra Fethullah Gülen bizi aradı. Orta Doğu’daki gelişmelerin Türkiye’yi de etkilediğini, Amerika’nın bölgedeki çıkarlarını da korumak adına kendilerinin devreye girebileceğini bunun için de öne sürebilecekleri bir isim olduğunu anlattı.

Verdiği ismi daha sonra incelettik. Son derece radikal İslamcı biri çıktı. Ancak Gülen bize ‘Merak etmeyin biz onu törpüler ve global değişim adına ortaya çıkarırız’ dedi. Biz de bu ismi kabul ettik. Amerika’ya çağırdık. Bizi de şaşırtacak ölçüde uyumlu davrandı ve sözler verdi. Desteğimizi sonuna kadar onun için kullandık.”

Davete katılan biri kadın iki Türk hayret içinde dinledikleri bu sözler üzerine şunu soruyorlar: “Bu destek sürüyor mu, sürecek mi?” Amerikalı etkili isim tebessüm ederek “Bilmiyorum, çok zaman geçti, çok şey değişti, bakacağız tabii” diyor.”

(kaynak: haber7.com 21 Mayıs 2007 10:26)

h1

Dinlerarası Diyalog, Vatikan’ın Tuzağı

24 Mayıs, 2007

Doç. Dr. Mahmut Aydın ve Dinler Arası Diyalog

Dinlerarası diyalog ve misyonerlik araştırmalarıyla bilinen Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Aydın, dinlerarası diyalog oyununa karşı Müslümanlar’ın uyanık olmasını isteyerek, “Dinlerarası diyaloğu ortaya çıkaran 2. Vatikan Konsili belgesinde İslâmiyet’e yer verilmiyor. Dinlerarası diyaloğun bizimle bir ilgisi yok” dedi.

Doç. Dr. Mahmut Aydın, Hıristiyanlar’ın, özellikle Katolik ve Protestanların 19. yüzyılda bütün dünyanın Hıristiyanlaşacağına inandığını, 19. yüzyıl bittiğinde hiç de öyle bir hedefe ulaşamadıklarını söyledi. Aydın, bunu gören Katolik Kilisesi’nin kendisine “Biz nerede yanlış yaptık? Ekonomik güce rağmen neden Hıristiyanlığı yaygınlaştıramadık?” sorularını sorduğunu ve bu soruların ardından dinlerarası diyaloğun doğduğunu kaydetti.

1962-1965 yılları arasında 2. Vatikan Konsili‘nin düzenlendiğini, bu konsilden Müslümanlar ile ilgili olumlu bir karar çıkarma düşüncesi bulunmadığını ifade eden Aydın, “Bu konsili toplayan Kardinal Bea, Yahudiler ile ilgili olumlu bir rapor hazırlanmasını istedi. Hazreti İsa’yı öldürmekten sorumlu tuttukları ve Nazi soykırımı da dahil eziyet yaptıkları Yahudiler ile aralarında iyi ilişkiler kurma düşüncesi doğdu” diye konuştu.

Hazırlanan rapor alt komisyona gönderildiğinde, İslâm ülkelerinden katılan kardinallerin buna itiraz ettiğini ve bu belgenin kabulünün İsrail’in tanınması anlamında olduğunu belbirterek, bu rapor yüzünden İslâm ülkelerinde faaliyetlerini sürdüremeyeceklerini söylediğini açıklayan Aydın, şu bilgileri verdi: “Bunun üzerine rapora Müslümanlar ile ilgili bir paragraf ekleniyor. Yalnız bu paragraf İslâmiyet ile değil Müslümanlar ile ilgili.

Raporda İslâm kelimesine hiç yer verilmiyor. Ama maalesef Türkiye’de diyalogla ilgili yazanlar, ‘İslâm ile ilgili şöyle şöyle denildi’ diyor. Hayır, böyle bir şey yok.

Raporda; ‘Müslümanlar iyi insanlar olabilir. Müslümanlar içerisinde ahlaklı, namuslu, dürüst insanlar olabilir. O insanlar kurtuluşa erecekler. Ama onların kurtuluşa ulaşması da sahip oldukları dinden olmayacak. Onların içindeki İsa Mesih aşkından dolayı olacak’ deniyor. Yani beni Müslüman birey olarak ele alıyor. İyi eylemlerimin İsa’dan dolayı olduğunu kaydediyor. Bunların İslâm ahlakından kaynaklandığını söylemiyor. Yani son ve hak din olan İslâm’ı reddediyor.

Dinlerarası diyalog, Dünya Kiliseler Birliği ve Katolik Kilisesi’nin yürüttüğü faaliyetler zinciridir ve kiliselerin diyaloğudur. Bu faaliyetlerin amacı misyonerlik. Hıristiyanlığın daha iyi tanınıp bilinmesini sağlamaktır. Hıristiyanlık tanınıp bilinemiyorsa, en azından Hıristiyanlığa sempatiyle bakılması amaçlanmaktadır. Amaç budur. Bunun bizimle ilgisi yok.”

(Vakit, haber7.com 27 Mart 2006)

h1

İskenderun’a dinlerarası diyalog merkezi

29 Nisan, 2007

Türkiye’deki Katolik Kilisesi yetkilileri,dinler arası diyalog merkezi açacak.

Türkiye’deki Katolik Kilisesi yetkilileri, İskenderun’da İtalyan Papaz Andrea Santoro’nun anısına dinler ve kültürlerarası bir diyalog merkezi açacak.

Türkiye’deki Katolik Kilisesi yetkilileri, İtalya’daki Lazio Bölge yönetiminin maddi katkısıyla İskenderun’da İtalyan Papaz Andrea Santoro’nun anısına dinler ve kültürlerarası bir diyalog merkezi açacak.

Lazio Bölge Yönetimi Başkanı Piero Marazzo, bugün Vatikan Radyosu’na yaptığı açıklamada, Trabzon’da 5 Şubat 2006’da silahlı saldırıda yaşamını yitiren Papaz Santoro’nun isteği doğrultusunda kendilerince finanse edilen bu merkezin İskenderun’da birkaç gün içinde açılacağını duyurdu.

Marazzo, “Andrea Santoro’nun isteği doğrultusunda dinler ve kültürlerarası ilişkiler merkezinin açılışını yapmak için birkaç güne dek İskenderun’a gideceğim” dedi.

(kaynak:www.haber7.com 16 Nisan 2007 22:58)

h1

Misyonerler Hücre Tipi Örgütlenmiş

29 Nisan, 2007

Türkiye’de Misyonerlik

Masum gibi gösterilen misyonerlik faaliyetlerinin farklı boyutu belgelendi.‘Silahlı örgüt’ gibi strateji belirledikleri tespit edilen misyonerlerin binlerce kişiyi fişledikleri belgeler de ele geçirildi.

Misyonerler hücre tipi örgütlenmiş

Jandarma’nın Silivri’de yaptığı operasyonda ele geçen ‘misyoner belgeleri’ terör örgütlerini andıran yapılanmayı ortaya çıkardı.‘Silahlı örgüt’ gibi strateji belirledikleri tespit edilen misyonerlerin binlerce kişiyi fişledikleri belgeler de ele geçirildi.

Malatya’da yaşanan vahşetin yankıları sürerken Silivri’de devam eden “misyonerlik” davasında dosyaya giren belgeler misyonerlerin nasıl çalıştığını ortaya koydu. Terör örgütünü andıran bir yapılanmaya gittikleri anlaşılan misyonerlerin belirledikleri strateji doğrultusunda binlerce kişiyi fişlediğini ortaya çıkardı. Protestan hücre teşkilatları, çalışma yaptıkları yerlerde insanların kişisel hallerini tek tek belirleyip, cinsel ve siyasi tercihlerini bile tespit etmişler.

İstanbul İl Jandarma istihbarat birimlerinin ele geçirdiği belgelerde İstanbul Valiliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyeti, Tahtakale Telefon Santrali gibi önemli yerlerde çalışanların yer alması şaşkınlık yarattı. Türkiye’deki Protestan yapılanmasının adeta bir silahlı örgüt gibi Lider, Marmara Bölge Sorumlusu, Ege Bölge Sorumlusu, Takım Sorumlusu, Hücre-Grup Sorumlusu şeklinde olduğu da belgelerden belirlendi.

Hedef işçiler…

Ele geçirilen belgelerden Protestan misyonerlerin belirledikleri eğitim stratejisine göre başlıca hedef kitle olarak işçi, memur ve öğrencileri seçtikleri anlaşıldı. Eğitim Stratejilerine göre: “Tanrının kiliseye insanlara ilişkin verdiği görevi toplumda yerine getirmede cesaretlendirmek, yerel kiliselerin potansiyelini ulusun müjdelenmesinde kullanmak, yeni kiliselerin kurulmasında görev alan işçileri donatmak, kilise bulunmayan yerlerde yeni yerel kiliseler kurmak, işçiler arasındaki ilişkileri geliştirmek, işçiler arasındaki bilgi paylaşımını kolaylaştırmak” sistemini uyguluyorlar.

Ev grubu

Misyonerler oluşturdukları hücre gruplarının çalışmalarını şöyle belirlemişler; Görevler ve avantajlar, önderlik prensipleri, bir hücre grubu (ev grubunun) oluşturulması. Hücre grubu (ev grubunun) müjdelemek, açıklanması, kanıtlanması, benzer özelliği, çalışma felsefesi, içindeki faaliyet ve tartışmalar, içine yeni önderler kazandırmak, sorunlara çözümler hücre gruplarının çoğaltılması, hücre gruplarının kilisede kullanılması, yönetimi ve denetimi.

Öğrenci ve aile

‘Öğrenci yetiştirme’, ‘Aile’, ‘Ruhsal savaş’, ‘İdare ve vaaz verme’ stratejilerini de şöyle belirlemişler; ‘Öğrenci yetiştirme’ye giriş, amacını bil, insanları bil, ruhsal başarısızlığın nedenleri (onları nasıl karşılamalı), öğrenci yetiştirme metodları (şekilleri), öğrenci yetiştirmedeki rolün, öğrenci yetiştirme faaliyeti. Ailede ve görevde Kutsal kitabın rolü ve aile içindeki denge. Dünyanın vizyonunu nasıl anlamalı, ruhsal savaşı anlamak, ilişkiler, ruhsal savaşlar. İdareye giriş, mali kaynakların idaresi, zamanın idaresi ve stratejik planlama ile Kutsal kitap’tan vaazlar-I,II,III.

Liselileri, tehditle kendilerine çekmeye çalışmışlar

Genç beyinleri, ellerindeki şantaj CD’si ve bellerindeki silah ile korkutarak yıkadıkları iddia edilen Hakan T. ve Turan T.’nin yargılanmasına önceki gün devam edilmişti. Dava diğer delillerin toplanabilmesi için ileri bir tarihe ertelenirken, zanlılar, Adliye Sarayı’ndan sıkı koruma altında çıkarılmıştı.

Silahlı baskı, CD’li şantaj…

Protestan misyonerler, seçtikleri kişilere şantaj ve silahlı baskı yapmaktan da geri kalmamış. Lise öğrencisi O.Y,’nin söylediği “Tehdit edildim” ifadeleri Silivri’deki davada tutanaklara geçirildi. Lise öğrencisi O.Y. Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde misyonerlerin gerçek yüzünü şu ifadesiyle gözler önüne serdi: “Bu toplantılarda sürekli Türklük ve İslamiyet aleyhine konuşmalar yapılıyordu. Biz susuyorduk. Çünkü bize ellerinde kız arkadaşımız ile ilgili CD olduğunu söyleyerek baskı yapıyorlardı. Bütün bu görüşmelerde Hakan’ın üzerinde (sanık Hakan T.) silah vardı bu nedenle korkuyordum.”

Deliller değerlendiriliyor

Malatya’da hıristiyanlıkla ilgili kitap ve CD’lerin dağıtıldığı yayınevindeki saldırı sonrası gözaltına alınan zanlıların uyuşturucu madde kullanıp kullanmadıklarının belirlenmesi amacıyla kan örnekleri alındı ve tahlile gönderildi. Saldırıyla ilgili deliller toplanırken, zanlıların ifadelerinin alınmasına savcı ve avukat nezaretinde dün başlandı. Zanlıların bir araba kiralama servisinden otomobil kiraladıkları ve otomobili yayınevine yakın bir yerde beklettikleri de belirlendi. Ayrıca zanlıların ve kurbanların bilgisayar ile telefon kayıtları da polisin teknik servisi tarafından incelemeye alındı.

(kaynak:www.aktifhaber.com  21/4/2007 22:56)